Datça Hakkında

Bir olayı, olguyu anlatırken kelimelerin yetersiz kaldığını, yaşamayana bunu anlatmanın ne denli zor ve anlatılmaz olacağını düşündüğümüzde herkesçe bilinen klişe bir ifadeyle “anlatılmaz-yaşanır” deriz. Datça, Akdeniz ile Ege denizini buluşturan 235 km.lik sahil bandında, pırıl pırıl, masmavi, akvaryum niteliğinde,52 irili ufaklı koya sahiptir. Büyük yerleşim merkezleri ve sanayi tesisleri olmayan ilçemizin havası kadar denizi de olağanüstü temizdir. İlçemizde 7 mavi bayraklı plaj bulunmakta ise de diğer tüm noktalarda da aynı gönül rahatlığı içinde deniz keyfi yaşamak mümkündür.
İlçe merkezinde ve yakın bölgelerindeki köylerde bulunan tertemiz plajlar ve koyları ile Datça tam bir Akvaryum cennetidir. Tertemiz sularında ve mavi bayraklı koylarında deniz keyfi bir başka çıkıyor. Datça’ya yolunuz düşerse Eski Datça’yı mutlaka görmelisiniz. Adının Eski Datça olduğuna bakmayın. Datça’nın merkezdeki üç mahallesinden en düzenlisi ve son yılların gözde mekanlarının yer aldığı yer aldığı bir yer burası. Eskiliği ilk yerleşim yeri ve yıkılmış eski binaların yoğunlukta olması. Şimdi o yıkıntılar tek tek ayağa kaldırılıyor ve el yakan paralarla satışa sunuluyor.En fazla iki katlı olan eski Datça evleri, bir sanat ürünü taş işçiliği ve begonvillerle süslü dar sokaklarla görsel bir zenginlik kazandırmış.
Datça’nın bitki zenginliği antik çağlardan beri biliniyor. Knidos’un bir tıp merkezi olmasında bu özelliğinin de önemli rol oynadığı açık. İklim özellikleri Flora zenginliğinin başlıca nedeni. Datça florası denilince akla öncelikle badem geliyor. İster baharın çağla bademi, isterse sonrasının badem içi düşünülsün fark etmiyor. Datça bademi her ikisinde de söz sahibi.
Kızlan yöresinde, Marmaris yolu kenarında, gelip geçerken gördüğümüz bir diğer güzellik te yel değirmenleri. Bu değirmenlerden bir tanesi Datça Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından restore edilerek turizmin hizmetine sunulmuştur.
Zeytin ağacının heybeti, bütün ağaçların en asili oluşu henüz tarihin bile hesaplanamadığı zamanlardan gelişinden olsa gerek. Zeytin meyvesinin suyu olan zeytinyağı, suyunu, rüzgarını aldığı her bölgede farklı lezzetler ediniyor. Datça’nın sarıdan yeşile dönüşen altın sıvısının lezzetine diyecek yok. Ege ve Akdeniz kıyılarımız, bu kıyıların bin bir güzellikteki koyları, körfezleri bugün mavi yolculuğun odak noktalarını oluşturmaktadırlar. Mavi yolculuk süresince doğal güzelliklerle bütünleşen antik kalıntılar ve anıtlar da onun doyum olmaz süsü oluyor. Mavi Yolculuk ismi Sabahattin Eyüboğlu’nundu. Yolculuğa niçin mavi dediğini ise ancak bu yolculuk sona erdikten sonra iyi anlaşılabilir
Deniz ve Gök masmavi bu yolculuk boyunca, hem de mavinin her tonunda. Datça; doğal kumsalları, denizi ve güneşi ile kendini dünya turizmine hazır hisseden, her yönüyle bakir bir yarımadadır. Datça bademi Türkiye’nin en lezzetli bademidir. Nurlu’su, Ak’ı, Kababağ’ı, Dedebağ’ı, Sıra’sı ve Diş’iyle çeşit çeşit badem bulunuyor. En kalitelisi Nurlu, en kolay yeneni kabukları ince olan Diş bademdir. Bademin dış kabukları yeşil ve taze iken yenilenine Çağla denir. Latince ismi Prunos Amygdalus ve Prunusdulcis’dir. Biri tatlı diğeri acı badem olup, fosfor, çinko, bakır, kalsiyum, demir ve özel yağlar içerir. Besin değeri çok yüksek olan ve eczacılıkta bir çok alanda kullanılmaktadır. Datça bademi şu anda dünyanın en iyi bademi olarak kabul edilmekte olup, ikinci sırada Amerikan bademleri gelmektedir.

DATÇA TARİHİ
Datça yarımadasındaki buluntuların tarihi M.Ö 2000’lere kadar dayanır.Bilinen ilk yerli halk Karlar. En parlak dönem Dorlar döneminde yaşanmıştır. M.Ö 1000 yıllarında Trakya üzerinden güneye inerek Yunanistan üzerinden bölgeye gelmişler. Bugünkü Datça ilçesi merkezinin 1,5 kilometre kuzeydoğusundaki Burgaz Mevkii’nde Knidos’u kurmuşlar. Knidos’un ilk kurulduğu yer olan Burgaz yerleşimi dönemine ait. Kalıntılar 1998 yılından beri T.C. Kültür Bakanlığı adına O.D.T.Ü tarafından Alman Bilimsel Araştırma Kurumu işbirliği ile Gerda -Henkel Vakfının katkılarıyla kazılıyor.Prof Dr. Numan Tuna’ya göre antik dönemin ünlü tarihçisi Heredot’un eserinde sözünü ettiği 6 Dor şehir birliğinin toplanarak Apollon adına yarışmalar düzenledikleri yer burasıydı ve yarışmada birinci gelenlere verilen ödüllerin konulduğu ünlü Apollon Tapınağı da burada bulunuyor. Ona öre kazı sonuçları,özellikle alt terasta yapılan kazılarda ele geçen buluntular Emecik Sarı Liman Kutsal alanının M.Ö 6yy sonlarına kadar deniz aşırı bir öneme sahip olduğunu göstermiştir.Buluntular Mısır, Fenike, Etrüsk kökenli ithal malların tanımlandığı geniş hinterlandı kadar şimdiye kadar Doğu Yunan üretimi olarak bilinen ancak Knidos malı olduğu kesinleşen kireç taşı ve pişmi toprak figurinler ile çanak çömlek örneklerini zengin bir çeşitlilik ile sergilemesi bakımından da dikkat çekicidir. Kutsal alanda ele geçen epikgrafik veriler ve adak eşyası olduğu anlaşılan değerli arkeolojik eserlerin gösterdiği özellikler Arkaik Çağ Emecik kutsal alanının Apollon ile ilişkilendirilmesini kanıtlamaktadır. Apollon Tapınağın’da yapılan kazılarda M.Ö. 8.-9. yy’la kadar eskiye giden votivler, adaklar, heykeller, boğa, şahin ve savaşçı figürinleri bulunmuş; tapınak ve etrafında yapılan kazılarda daha sonraki dönemlerde başka tapınak ve kiliselerin de yapıldığı ortaya çıkarılmıştır.
Knidos Dor uygarlığının merkezi olmuş M.Ö. 546’da Lydia devletinden Persler’in egemenliğine girmiştir.Oldukça fazla sayıda arkeolojik kalıntı barındıran yarımada, tarih boyunca önemli uygarlıklara yataklık etmiştir. Bunlardan en önemlisi Knidos antik kentidir. Yarımadada bulunan yakın döneme ait 28 kilise kalıntısı, bölgenin aynı zamanda mistik bir kökene sahip olduğunun kanıtıdır. Genel tarihini kısaca özetlersek; Datça önce Karya’lıların, M.Ö. 1100 yılından sonra da Dorların egemenliği altında kalmıştır.Knidos,ticari nedenlerle M.Ö.4.yüzyılda yarımadanın uç noktasına bugünkü görkemli kalıntıların izlendiği yere taşınmış. Dorlar ve Romalılar yeni Knidos’a çok sayıda tapınak yapmışlar. Geç Roma ve Erken Bizans döneminde tapınaklar yerlerini kiliselere bırakmış.Şehrin nüfusu 70 binlere ulaşmış.Bizans’ın son dönemlerinde ise bir yanda depremler diğer yanda korsan saldırıları ile güçsüz kalan kent tümüyle terk edilmiş,yarımada nüfusu binlere inmiştir.Yarımada üzerindeki yerleşimler 13.yüzyılda Menteşoğulları Beyliği’ne bağlanmıştır.15.yüzyılda ise Osmanlığı İmparatorluğu sınırlarına katılarak Datça adını almış.Son Osmanlı Padişahlarından olan Sultan Reşat döneminde Datça Adı “Reşadiye “olarak değiştirilmiştir.Cumhuriyet’te ise tekrar “Datça” adı verilmiştir.1947 yılında ise merkez bugünkü yeri olan İskele Mahallesine taşınmıştır.

DATÇA’DA İKLİM
Tipik Akdeniz iklimine sahip Datça, ılıman iklimi nedeni ile uzun bir tatil dönemine sahiptir. Yazları ortalama sıcaklık 32 derece, nem oranı ise % 35-60 arasında seyreder. Kuzeyden esen serin yaz meltemleri bunaltıcı sıcağı ve nemi yok eder. Kış aylarında sıcaklık 12-14 derece arasındadır. Yurdumuzun büyük bölümü soğuk havanın etkisi altında iken bile Datça’da yağan yağmur güneşin yüzünü kış aylarında da göstermesine izin verir. Yılın yaklaşık 300 günü güneş vardır. Uygun ikim sadece tatil için değil yerleşmek için gelen yerli, yabancı kişileri de kendine çekiyor. Datçalılar buna ” Burada bir yaz biter diğeri başlar, Sarıca yazı” diyorlar. Çok ender olarak kışın kar yağarsa kar görmemiş Datçalılar için ortalık bayram yerine döner. Ocak ayında bademler çiçek açar, Mimozalar ardından; artık bahardır.Halikarnas balıkçısı Cevat Şakir güzel söylemiş Datça havası hakkında: “İklim tam insan boyundadır. Sıcağı da soğuğu da, insan tahammülünü aşmaz. İklimi paltoyla, sobayla yada yelpazeyle düzeltmeye gerek yoktur.”

COĞRAFYA
Datça Yarımadası Gökova ve Hisarönü Körfezleri arasında Akdeniz ve Ege arasında doğu-batı yönünde yer alan yarımadadır. Muğla İli’nin en batı ucunu oluşturan Datça İlçesi, doğuda Marmaris İlçesi, diğer yönlerden Ege ve Akdeniz ile çevrilidir.
Datça Yarımadası, batıda Kocadağ (Bozdağ)(1174 m) bölümü, doğuda Emecik dağı- Horoz dağı(743 m) bölümü olmak üzere iki dağlık kütle ile bu iki dağlık kütleyi bir boyun halinde birbirine bağlayan Reşadiye bölümünden oluşmaktadır. Yarımadanın boyu 70 km., eni en dar yerinde (Balıkaşıran) 800m, en geniş yerinde 17 km’dir.
Dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahip Datça Yarımadası’nın en yüksek noktalarını Bozdağ (1174m), Kalecik Dağı (881m), Karadağ (786m), Emecik Dağı (704m), Yayla Dağı (615m), Horoz (Tulu) Dağı (743m) ve Hamzadağı (499 m) oluşturur. Datça Yarımadası düz alanlar ovalar yönünden oldukça fakirdir. . Kızlan Ovası, Burgaz Düzlüğü, Reşadiye Ovası ile kıyı düzlüklerinin en önemlilerinden olan Karaköy, Palamutbükü ve Mesudiye, ilçenin ovalarıdır.
Yüzölçümü 446 km² olan yarımadanın 235 km’lik sahil bandı, büyüklü küçüklü 52 koyla dantel gibi bezenmiştir.

DATÇA’NIN 3 B’Sİ

Datça üç “B” siyle ünlü derler; balı, bademi ve balığı. Oysa Datça’nın ününe ün katan bir şey varsa,bu da yollarının sapalığı olmuştur bugüne dek.Halkının,”çıkmaz sokak” diye tanımladığı,,kuzeyine Ege’yi,güneyine Akdeniz’i almış Datça Yarımadası,bugün bu kadar bakir ve vahşi bir doğaya sahip olmasını,aslında büyük ölçüde coğrafi sıkıntılara borçlu.
Datça bademi Türkiye’nin en lezzetli bademidir. Nurlu’su, Ak’ı, Kababağ’ı, Dedebağ’ı, Sıra’sı ve Diş’iyle çeşit çeşit badem bulunuyor. En kalitelisi Nurlu, en kolay yeneni kabukları ince olan Diş’li bademdir.Bademin dış kabukları yeşil ve taze iken yenilenine Çağla denir.Latince ismi Prunos Amygdalus ve Prunusdulcis’dir.Biri tatlı diğeri acı badem olup, fosfor, çinko, bakır,kalsiyum, demir ve özel yağlar içerir. Besin değeri çok yüksek olan ve eczacılıkta bir çok alanda kullanılmaktadır.Datça bademi şu anda dünyanın en iyi bademi olarak kabul edilmekte olup, ikinci sırada Amerikan bademleri gelmektedir.
Şubat-Nisan arası çıkar.Meyhanelerde gezgin satıcıların tepsiler içinde buza yatırarak sattıkları iç badem Mayıs-Haziran aylarında içi olgunlaşmış bademin kabuğundan çıkarılmasıyla elde edilir. Temmuz-Ağustos aylarında,ağacında dış kabukları açıldıktan sonra toplanan ve güneşte kurutulup kabuklarıyla yada kırılarak içi satılanına ise ‘badem’ yada ‘kuru badem’ denir.Datça’lılar kuru incirin içine bir yada iki tane badem koyup fırınlıyor.Adına ‘bademli incir’ deniyor.Ayrıca balla karıştırılan bademde kavanozlarda satılıyor.
Datça balıkları eminiz ki bu bölgenin en leziz balıklarındandır.Datça’da balıkçılık sektörü de ilerlemiş ve yöre halkından bir kısmının geçim kaynağı olmuştur.

FLORA VE FAUNA
Datça’nın Bitki Zenginliği: 
Datça’nın bitki zenginliği antik çağlardan beri biliniyor. Knidos’un bir tıp merkezi olmasında bu özelliğinin de önemli rol oynadığı açık. İklim özellikleri Flora zenginliğinin başlıca nedeni. Datça florası denilince akla öncelikle badem geliyor. İster baharın çağla bademi, isterse sonrasının badem içi düşünülsün fark etmiyor. Datça bademi her ikisinde de söz sahibi. Badem den başlayarak bakalım Datça’nın florasına: 
Narpız:Çay olarak da içilen bitki güzel kokulu ve sağlık için yararlı. 
Adaçayı:Adaçayı Türkiye’de ve dünyada çok yerde yetişen doğal bir bitki türü. Datça’da bütün kahvelerde çayını içebiliyoruz. Tüylü olan farklı türününe yörede Yüzük Çayı deniyor. 
Biberiye:Et yemeklerinde kullanılan bitkinin rengi siyah gibi algılanan koyu yeşil. 
Üzerlik otu:Yakıldığında buğusunun nazarı yok edip, kötülükleri kovacağına inanılıyor. 
Altın otu:Kurumuş çiçekleri bordoya yakın koyu kahverengi. Böbrek hastalıklarına, kum problemlerine ve jinekolojik rahatsızlıklara karşı sağaltıcı olarak kullanılıyor. 
Sumak:Ekşi, iştah açıcı, kızıla çalan kahverengi tohumlu, bu bitki güneydoğu yöresinden sofraların vazgeçilmez baharatlarından birisidir. Datça’da etlere çorbalara lezzet vermek ve salatalara özel ekşisini katmak için kullanılıyor. 
Dağ Nanesi:Bildiğimiz nanenin daha ufak yapraklısı. Doğada kendiliğinden yetişiyor. Koku ve tat olarak naneye çok yakın. 
Palamut:Bir zamanlar Datça Yarımadası tümüyle palamutlarla kaplıydı ve ihracatı yapılırdı. Şimdilerde azalmış bulunuyor. 
Kapari ve Karabiber:Yemeklere lezzet veren bu iki bitki de yarımadada bol bulunuyor. 
Çiçek Türleri:Özel çevre koruma alanı olarak tescil edilen yarımadanın bitki ve havyan zenginliğinin korunabilmesi için herkezin kurallara uyması gerekiyor. Anemon ve kır çiçekleri de zengin bir çeşitlilik oluşturuyor. Baharın erken geldiği Datça’da her mevsim ayrı çiçek türleri görülüyor. 
Datça Hurması (Phoenix Theophrasti Greuer):Endemik olarak yetişen Datça Hurması yörede endemik olarak yetişen bitki türlerinin başında geliyor. Palmae (Palmiye) familyasından Phoenix cinsi olarak tanımlanan palmiyeye benzer bu ağaç dünyanın en eski bitki türlerinden birisi. Marmaristen Datça’ya giderken yarımadanın en dar yeri olan Balıkaşıran (Bencik) kıstağını geçince sağ tarafta kalan Eksera Vadisinde yoldan görülebiliyor. Vadiye iniş biraz zor ama bu özel ağacı yakından görmek için zahmete değer. Datçalı bir kılavuz bulundurmakta fayda var. 
Badem:Hem yüksek besin değerinden yaralanılıyor hem de eczacılıkta kullanılıyor. Datça tüm Türkiye badem üretiminin büyük bir kısmını üretiyor. Sadece çoğunu üretmekle kalmıyor en lezzetlilerini üretiyor. Meraklıları biliyor ancak. Badem deyince tüm bademler bir değil. Çeşit çeşit badem var. Kimi çağlayken lezzetlidir, tuza banıp yenmesi güzel olur. Kiminin kabuğu incedir dişle kırılır, kimisi için çekiç gerekir. En çok İzmir Kordonboyu’nda sofraya oturanlar bilir, buzlar içine yatırılmış ve baş parmakla işaret parmak arasında dokunuverince kabuğu soyuluveren badem içini. İstanbul’lular Bebek’in badem ezmesini bilir ki bilmeye değer bir lezzettir. Kimi acıbademe meraklıdır. Hasılı badem çok farklı şekilde yenilen, çok farklı tatlılar ve yemeklerde kullanılan bir yemiş. İlaç yapımından vücut losyonuna kadar kimya sanayinde bir çok alanda kullanılıyor. İşte bu çok lezzetli ve çok işe yarayan badem Datçalıların ana geçim kaynağı. Şubat ayında çiçeğe durmaya başlıyorlar. Ama dedik ya bir çok çeşidi var bademin. Çağlası makbul olanı erkenden oluyor. Datça’da nurlu, akbadem, dedebağ, kababağ, sıra badem, diş badem diye çeşitleri üretiliyor. Aslında bir bahçede faklı çeşit badem olması bir zorunluluk. Çünkü çeşit tozlaşmayı kolaylaştırıyor. İç badem için mayısı beklemek gerekiyor. Dış kabukları açıldıktan sonra toplamak için Temmuz-Ağustos aylarına varmak gerek. O zaman toplanıp güneşte kurutuluyor. Peki biz nereden bileceğiz hangi bademin ne zaman yeneceğini , derseniz kolayı var: Datça’ya gideceksiniz ve hiç uğraşmadan öğreneceksiniz. Datça’da badem hava su gibi, herkesin hayatında var ve herkes tüm ayrıntıları biliyor. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) birkaç yıl önce kuruyemiş olarak paketlenen bademin üzerine “daha az kolesterol ve doymuş yağ içerdiğini ve kalp hastalığı riskini azaltmada yararlı olduğu” yolunda ibare konulmasını kararlaştırdı. Datçalılar bu bilgiye yüzyıllardan beri sahiptiler. Muhtemelen Knidos’lular da biliyorlardı ve afrodizyak olarak kullanıyorlardı Anadolu’ya Uzakdoğu’dan gelip de Datça’nın iklimini toprağını çok sevip buralara yerleşen bademi. 
Zeytin:Datça eski çağlardan beri zeytin yetiştiriyor. Zeytin insanlık için herzaman önemliydi. Kutsal kitaplar bile zeytinden söz ediyorlar. Nuh Tufanının bitişi ve karanın ortaya çıkışı bir kuşun getirdiği zeytin dalıyla sembolize ediliyor. 
Kekik:Doğada kendiliğinden yetişen otların en yararlılarından birisi ve yarımadada bir çok çeşidi yetişiyor. Kekiğin bir çok çeşidi var ve tadları, kokuları birbirlerinden farklı. Mor kekik, incir kekiği, peynir kekiği, bal kekiği, baharat kekiği gibi bir çok çeşidi var. Mide ve karın ağrıları, kas ağrıları gibi bir çok hastalığın tedavisinde eski çağlardan beri kullanılıyor. Kekik yağı bebeklerden başlayarak insanların derdine derman oluyor. Izgara etlerden çorbalara kadar bir çok yemeğe lezzet katan kekikten arılar bal yapıyor. Kekik balı balların en değerlisi. Başta bronşit olmak üzere üst solunum yolu hastalıklarında etkili. Datçalılar kekiği yaraları iyileştirmek için de kullanıyorlar. 
Pelin otu:Görünüşü kekiği andırıyor ama kuruyunca sertleşiyor. Çay olarak da kullanılan bu bitki mide dostu olarak tanınıyor. 
Kantaron otu:Çorbaya, komposto , hoşaf gibi yiyeceklere tat ve koku vermesi için kullanılıyor. 
Orman ve Ağaçlar:Datça yarımadasında egemen orman tipini kızılçam ormanları oluşturur. Fenike ardıcı, sığla ve Akdeniz selvisi gibi doğal olarak az görülen türler de orman zenginliğine karışır. Ormanlık olmayan ve tarım alanlarının dışında kalan kısmında boylu makiler hakimdir. Hakim yapısı kireçtaşından oluşan Bozdağ da 1163 metreye ulaşan Datça Yarımadası, anakaraya dar ve yüksek serpantin sırtlarla bağlanır.

MESAFELER
Marmaris – 69 km
Dalaman – 155 km
Cumalı – 22 km
Emecik – 17 km
Hızırşah – 5km
Karaköy – 8 km
Kızlan – 7 km
Mesudiye – 15 km
Sındı – 20 km
Yaka – 17 km
Yazı – 24 km

İKLİM

Bölgede tipik Akdeniz iklimi hüküm sürer. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Kış mevsimi çok kısa geçer. Don olayı hemen hiç görülmez ve sıcaklık 5˚C altına pek düşmez.
Yarımadalarda; kuzey ve güney bakıları birbirinden farklı rüzgâr etkileri altındadır. Datça Yarımadası’nın, kuzey bakılı yamaçların kara içinden gelip, Kerme Körfezi üzerinden geçen serin (kışın soğuk) ve genellikle daha kuru rüzgârların etkisinde kalması, bu yamaçlardaki iklimin, güney bakılı yamaçlardan daha serin (kışın soğuk) özellik kazanmasına sebep olmuştur. Ayrıca dik eğimli dağ yamaçları güneş enerjisini farklı aldıkları için toprağın su ekonomisi de farklıdır. Böylece kuzey bakılı yamaçlar, güney bakılı yamaçlara göre daha nemlidirler.
Kocadağ kütlesinin ve bunun hizasında yer alan Emecik kütlesinin kuzey yamaçlarında Kerme Körfezi üzerinden gelen hava kütleleri yükseldikçe soğumakta ve deniz üzerinden aldıkları nem yoğunlaşarak sise dönüşmektedir. Bu sebeple Kocadağ sık sık sisli görünmektedir. Taşıdığı nemi, sis yağışı halinde ormanın yaprakları üzerinde bırakmış olan hava kütlesi dağın güney yamaçlarından aşağı inerken ısınır. Nemini kuzey yamaçlarda ve tepede bırakmış olan hava kütlesi, ısındıkça daha da kurumaktadır. Böylece, yarımadanın güney kıyılarında poyraz, kuru ve sıcak bir rüzgâr olarak esmektedir. Kuzey yönünden gelen rüzgârların serin oluşu ve yükseldikçe daha da soğumaları Bozdağ’ da kar yağışına, buz oluşumuna sebep olabilmektedir.
Datça Yarımadası’nda, yükselti ve bakıya bağlı olarak güney kıyı iklim kuşağı, kuzey kıyı iklim kuşağı, yüksek dağlık iklim kuşağı olmak üzere üç önemli ve farklı iklim kuşağı mevcuttur.
Nem oranı ortalama %58 olan Datça’da yılın 300 günü güneşli geçer. Oksijen bakımından Dünya’nın ikinci, Türkiye’nin en zengin bölgesidir.
Ortalama %50 ila %70 arasında değişen ve insan sağlığı açısından çok uygun, düzenli bir nem oranına sahip.
Yıllık sıcaklık ortalaması Datça’da 19,1˚C. En sıcak ay Temmuz olup ortalaması Datça’da 27,1˚C’dir. En soğuk ay Ocak’ın ortalaması Datça’da 12,1˚C’dir. Kapalı günlerin sayısı 35, güneşli gün sayısı ise 275-300 gün arasında değişir. Ekstrem değerlere gelince; en yüksek sıcaklık 1987 yılında Temmuz ayında yaşanmıştır: Datça 40,6˚C. En düşük sıcaklık ise 1964 Ocak ayında Datça’da 0,2˚C olmuştur. Ortalama yağış Datça’da 710,9 mm.’dir. Yağışın tamamına yakını kış aylarında toplanmıştır.

GÖRMEDEN DÖNMEYİN:
(MARMARİS’TEN BAŞLAYAN ROTAYLA)
Balıkaşıran – Çatı Limanı
Marmaris’ten Datça’ya gelirken solda yer alan bu koy grubu, dantel gibi görünümüyle Ege’nin tipik güzelliğini sergiler. Yerleşim olmayan bu küçük koylar, mavi tur teknelerinin ve yatların sık ziyaret ettiği noktalardandır.

Aktur
Kurucabük ve Aktur olmak üzere iki bölümden oluşan bu yerleşim Datça ilçe merkezine 30 kilometre mesafede, yarımadanın Akdeniz tarafında bulunmaktadır. Çam ağaçları arasına gizlenmiş bu iki koy, mavi bayraklı plajlarıyla görülmeye değerdir.
Apollon Tapınağı
Yarımadanın ilk köyü olan Emecik’i geçince sağ tarafta Sarı Liman’a bakan bir tepenin yamacında yer almaktadır. 1998-2006 yılları arasında T.C. Kültür Bakanlığı adına, Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafından Alman Bilimsel Araştırma Kurumu ile işbirliğinde ve Gerda-Henkel Vakfı’nın katkılarıyla Marmaris Müze Müdürlüğü Başkanlığında Kurtarma kazısı gerçekleştirilmiştir. Kutsal Alan’daki kazılar Yukarı Teras, Hellenistik Dor Tapınağı ve Aşağı Teras’ta yoğunlaşmıştır. antik yazar Herodotos’un eserinde Dorların toplanarak Apollon adına düzenledikleri ritüellerin yapıldığı yer olarak bahsedilen Triopion için uygun bir konumda yer almaktadır. Yukarı Teras’taki çalışmalar yüzeyde görülen dorik mimari elemanlara ait yapılanmanın anlaşılmasına yönelik olarak yürütülmüştür.
1999 yılında Yukarı Teras’ta yapılan kazılarda Erken Bizans dönemine ait bir Büyük Bazilika ortaya çıkarılmıştır. Bazilika orijinalde 20.3m x 14m boyutlarında, üç nefli bir plana sahiptir. Doğusunda içten yuvarlak, dıştan beş cepheli bir apsisi, batısında ise bir narteksi vardır. Orta Bizans Çağı’nda Bazilika, orta nef bölümünde 9.95m x 4.40m boyutlarında küçük bir kiliseye dönüştürülerek büyük değişikliğe uğramıştır.
Çalışmaların ikinci önemli amacı olarak, 1998 yılında güney cephesi açılmaya başlanan Hellenistik Anıtsal Yapı tümüyle kazılmıştır. Hellenistik Anıtsal Yapı’nın peripteros planlı, 611 sütunlu bir stylobatı ve üç krepisten oluşan bir krepidoması bulunan geleneksel bir dor tapınağı olduğu anlaşılmıştır. Alt Teras’ta yapılan çalışmalarda, Anıtsal Yapı’nın güney temenos duvarı ile ilişki kurulmasına olanak veren ve Kutsal Alan’ın kuruluş aşamasından itibaren stratigrafik bulguların elde edilmesinde önemli sonuçlar sağlanmıştır.
Kazı sonuçları, ele geçen zengin buluntular ile Apollon Kutsal Alanı’nın Datça Yarımadası arkeolojisi için ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Alt teras, en azından Geç Geometrik dönemden itibaren, özellikle Arkaik Çağ süresince törensel gezinme düzlemi olarak adak sunma faaliyetleri için yoğun biçimde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Arkeolojik verilerin ilk sonuçlarına göre, Kutsal Alan’ın  İ.Ö. 4. yüzyıl yapılaşma faaliyetlerine kadar Klasik Çağ boyunca terkedilmiş olması ilginçtir. Kazı sonuçları, özellikle alt terasta yapılan kazılarda ele geçen buluntular ile Emecik/Sarıliman Kutsal Alanı’nın İ.Ö. 6. yüzyıl sonlarına kadar denizaşırı bir öneme sahip olduğunu göstermiştir. Buluntular, Mısır, Fenike, Etrüsk kökenli ithal malların tanımladığı geniş hinterlandı kadar, şimdiye kadar Doğu Yunan üretimi olarak bilinen ancak Knidos malı olduğu kesinleşen kireç taşı ve pişmiş toprak figürinler ile çanak-çömlek örneklerini zengin bir çeşitlilik ile sergilemesi bakımından da dikkat çekicidir. Kutsal Alan’da ele geçen epigrafik veriler ve adak eşyası oldukları anlaşılan değerli arkeolojik eserlerin gösterdiği özellikler Arkaik Çağ Emecik Kutsal Alanı’nın Apollon ile ilişkilendirilmesi gerektiğini kanıtlamaktadır.
Özil Plajı
Yarımadanın en eski sitelerinden ÖZİL Sitesi sahilinde yer alan bu plaj, ince sarı kumuyla özellikle çocuklu aileler için ideal bir plajdır. Datça ilçe merkezine 15 kilometre mesafedeki bu plaja merkezden kalkan dolmuşlarla da ulaşmak mümkündür. Plajda çeşitli işletmeler hizmet vermektedir.

Gebekum
Yarımadamızın en uzun plajı olan ve ilçe merkezine 15 kilometre kala başlayan bu plajın geniş bir bölümü koruma altındadır. Gebekum’un koruma altındaki bölümü, eni 170 – 400 m arasında değişen, Datça ilçe merkezinden yaklaşık 10 km uzaklıkta , yarımadanın Akdeniz kıyısında doğu-batı yönünde uzanan 6 km’lik bir kumul şerididir. Gebekum 3. zaman’da (pliosen) ve 4. zaman’da (kuarterner) Akdeniz’in farklı yüksekliklerine bağlı olarak tortullaşmış materyallerden oluşmuş fosil bir kumuldur. 10 metreye kadar yükselen kum tepeciklerinin tabanında pliosen dönemindeki çakıllı akarsu tortulları bulunmaktadır. Gebekum’daki bu temel oluşum üzerinde binlerce yıl boyunca kendine özgü farklı tür bileşiminde bitki toplulukları gelişmiştir. Yapılan araştırmalarda belirlenen bitki taksonu (tür) sayısı 90’a ulaşmaktadır. Bu jeolojik, biyolojik, ekolojik özellikleriyle Gebekum, doğanın yalnız Datça Yarımadası veya Türkiye’ye değil , tüm dünyaya bıraktığı ve mutlaka korunması gereken 6 milyon yıllık eşsiz bir mirastır.

Sörf
Türkiye’nin en çok rüzgar alan bölgelerinin başında gelen Datça Yarımadası’nda rüzgardan iki şekilde yararlanılmaktadır: rüzgar türbünleri kurup elde elektrik elde ederek ve rüzgar sörfü yaparak. Datça Türkiye’nin Kitesurf merkezlerinden biri sayılabilir. Her sene yerli yabancı yüzlerce turist kitesurf öğrenmek ya da ilerletmek için Datça’ya gelir. Datça’da rüzgar haziran ayında “8” şiddetine ulaşıyor. Yaz boyunca da 6-7-8 şiddetleriyle seyrediyor. Rüzgar genelde 11.00 civarında başlıyor, akşam saatlerine kadar devam ediyor.

Kızlan Değirmenler
Datça’da yel değirmeni denildiği zaman ilk akla gelen yer Kızlan Köyü’dür. Yaklaşık olarak 300 yıllık bir geçmişe sahip yel değirmenlerinin yoğun olduğu bölgedir burası. Ayrıca bu bölge Datça’nın en fazla rüzgâr alan kesimidir.
Kızlan Köyü kavşağına gelmeden önce değirmenleri göreceksiniz. Değirmenlerin bir çoğu tepenin üzerinde, birkaç tanesi ise daha düz bir alanda yer almaktadır. Tamamı altıya yakın sayıda olan bu yel değirmeninden yalnızca iki tanesi restore edilmiştir. Bunlardan biri hayırsever bir işadamı tarafından yaptırılmış, çalışmalar sonucunda ise çevreye uyumlu, hoş bir bahçeye kavuşmuştur. Diğeri ise Kaymakamlık tarafından restore edilerek kiraya verilmiş, şu an restoran – kafe olarak hizmet vermektedir. Değirmenin içinde yer alan mekanizma ise görülmeye değerdir. 360 derece dönebilen ve rüzgârın estiği yöne göre konum alabilen çatısı, orjinal özelliklere sahiptir. Bu yapının giriş katı ağırlama ve teslim alanı, orta katı doldurma ve depolama, en üst katı ise buğday öğütme alanı olarak düzenlenmiştir.
Bölgede yer alan kalıntılardan en tepedeki yel değirmeninin içinde orjinal çalışma sistemini görebilirsiniz.

Hızırşah
Adını 1400’lü yıllarda burada yaşayan Hızırşah adında bir din bilgininden aldığı tahmin edilmektedir. Mezarı bu köyde olabilir, aynı zamanda bu köye “Batır” denilmektedir. Hızırşah, Mısır’da tahsil görmüş olup, Allame-i Tusi’nin öğrencisidir. H.853 yılında vefat etmiştir. (Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri 1299-1915).   1400’lü yıllardan önce Türkler tarafından kurulup, yerleşime açıldığı tahmin edilmektedir. 1914 de köyün adı Hızırşah olarak değiştirilmiştir.

Hızırşah (Batır) köyünde neler görebilirsiniz:
Eski Hızırşah Camisi
Batır Kilisesi
Batır Kalesi
İpek böcekçiliği ve dokumalar
Hacetevi Tepesi
Seramik atölyeleri

Hızırşah Camii
Hızırşah camii, Menteşeoğulları beyliği döneminde yapılmış, sekizgen kubbe kasnağı ve kare planlı tek kubbeli bir yapı olarak Beylikler Mimarisi özellikleri göstermektedir. Menteşeoğulları Muğla ili ve çevresinde hüküm sürmüş, Akdeniz ile Ege arasında denizlere hakim olmuş bir beylik…  Hızır Şah Menteşeoğullarının bir beyidir. Menteşeoğlu Orhan Beyin oğludur. Bugünkü Aydın ilinin Çine ve havalisinin beyi olarak kaynaklarda yer almaktadır. Menteşeoğulları beyliği adına Ege adalarının bazılarının (Girit-Rodos) hakimleriyle yapılmış gümrük anlaşmalarında beylik adına imza koyanlar arasında adı geçmektedir. Bana göre mezarı da Eski Çine’de Ahmet Gazi Camiinin yanındaki eyvan türbededir. Kardeşi Menteşeoğlu İbrahim Beyle aynı türbede yatmaktadır. Menteşe Beyliği Oğuz boylarından oluşan tebası ile Türkmen bir beyliktir. Bu beyliğin beylerinin mezarları Alevi-Bektaşi geleneğindeki “Dede” anlayışı içinde yatır veya ziyaretgah olarak değerlendirilmektedir. Mesela Menteşe beyliğinin ilk üyesi Menteşe bey’in Fethiye’deki türbesi, Menteşeoğlu Ahmet Gazi’nin Milas-Beçin’deki Medresenin ana eyvanındaki türbe mezarı aynı düşünce ile ziyaret edilmekte ve törenler düzenlenmektedir. Ortaçağda, özellikle uçlarda Bizanstan toprak kopartan bu Türkmen Beyler gittikleri yerleri Türkleştirme ve İslamlaştırma çabaları içerisinde zaviye, imaret gibi yapılar kurmuşlar-kurdurmuşlardır. Bu çerçevede Hızırşah Camii çevresinde bir zaviyenin bulunduğunu düşünmekteyim. Kaynaklarda başka yapılardan bahsedilmekle beraber toprak üstünde pek bir kalıntı yoktur. Caminin kuzey batı tarafında, yolun altındaki tarlalarda evvelce bazı duvar kalıntıları vardı. Şimdi duruyor mu bilmiyorum. Alevi derneklerinin orada tören yapması yukarıda bahsettiğim anlayıştan dolayıdır. Ama orada bir cem evi vb. herhangi bir şey yoktur. Zaviyelerde genellikle bir toplantı-konaklama salonu, mutfak ve mescit-cami buluınur. Buraları dini ibadet mekanları değildir. Ancak zaman içerisinde bu genel işlevi ortadan kalkıp ya cami-mescit, ya da varsa baninin (binayı-zaviyeyi kuranın) türbesi kalmakta ve o işlevi ile varlığını sürdürmektedir. Bu bilgiler inşallah yararlı olur. 
Prof. Dr. Remzi Duran Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü /KONYA

Hacetevi
Hızırşah’ın güneyinde Yaklaşık 350 m yükseklikte elips şeklinde yığılı taşlardan oluşan 70 m2’lik bu alanda 3-4 çukur bulunmaktadır. Bu taşlık alana Hacetevi denir ve bulunduğu tepe de bu isimle anılır.

Hacetevi yörede yeni bir karar verme aşamasında, gelecekle ilgili merak edilen herhangi bir konuda rüyaya yatma (istihare) yoluyla bir tür danışma yeri olarak kullanılmaktadır.

Hacetevi ile ilgili yöredeki inanışlar:
Hacetevi’ne gündüz çıkılır.
Çıkmadan önce evde abdest alınır.
Yanında su ve yiyecek götürülür.
Camide veya tepede 2 rekat namaz kılınır.
“Bismillahirrahmanirrahim, Hacetevi’ne geldik, Allahım dileklerimizi kabul et,” diyerek niyet edilir.
Çukurlardan birinin içine uzanılır, rüyaya yatılır.
Dönüşte aynı yoldan dönülmez.
Götürülen yiyeceklerden artanlar hayvanlar için bırakılır.
Yarım ya da bir saatlik uyku/uyku hali sırasında görülen rüya anlatılır ve köydeki yaşlılara yorumlatılır.
Dini günlerde ve çarşamba günleri Hacetevi’nden Hızırşah Camisi’ne (eski cami) doğru inen ışıklar görüldüğü rivayet olunur. Bu ışıkları Hacet Karıları veya Çarşamba Karıları  taşırmış. Bu kadınların  Hacetevi’ni korudukları  anlatılır.
Bu alan temiz tutulur ve herhangi bir şey alınmaz.

Domuzçukuru
Datça’nın yanı başında her şeyden uzak bir koy. Karayolu yok. Elektrik jeneratörden, su kuyudan geliyor.Vericilerin yetersiz olması nedeniyle radyo dinleyemez, televizyon seyredemezsiniz. Gazeteler sipariş üzerine ulaşır. Datça’ya bağlı Domuz Çukurundayken medeniyetten bu kadar uzaktasınız işte.! Bütün bunlara karşılık berrak sularda yüzmenin, dalmanın, çam ormanlarının ferahlık veren mis kokusunu soluyacak, yabanıl doğanın huzur veren sessizliğinde kendinizi bulacak, hayatınız boyunca unutamayacağınız konforlu, modern bir Robinson hayatı yaşayacaksınız.
Yüksek tepelerden başlayıp aşağılara kadar serpilmiş tarihi kalıntılar, koyun eski bir Rum Köyü olduğu konusunda ip uçları veriyor. Vadi sırtlarından denize kadar uzanan 70 dönümlük arazi çam ormanıyla kaplı. Nem oranı sıfır olan, oksijeni bol, havası temiz bölgede dinç yatıp zinde uyanıyorsunuz. Ağaçların bittiği yerden başlayan 600 metre uzunluğundaki kumsalın gündüzü kadar gecesi de görülmeye değer özellikler taşıyor. İri taneli kumlara uzanıp, şehir akşamlarında göremediğiniz kadar çok yıldızı, kıyıyı okşarcasına yalayan dalgaların sesi eşliğinde izlemek, sıcak yaz gecelerinde tadılan en güzel zevklerden biri sayılıyor. Böylesine çarpıcı, etkileyici gök kubbenin görsel şöleni andıran yıldızların bir çoğu kayarken çeşitli dilekler tutmanız için imkanlar sunuyor!. Gecenin ıssızlığı, doğanın sesini, kokusunu buram buram hissetmenizi sağlıyor. Çevrede bulunan incir ağaçları dibine düşen incirleri yemeye gelen yaban domuzları yıllar önce koyun bu isimle anılmasına neden olmuş. 
Kartal, atmaca, şahin sessizliği bozan çığlıkları yoğun yerleşim alanından ne denli uzak olduğunuzu anımsatıyor. Kışı bir dakika bile düşünmeden aynı melodiyi bıkmadan tekrarlayan ağustos böcekleri, sık bitki örtüsü içinde hoş seda bırakan bülbüller ve daha neler neler, tatilinizi farklı kılıyor. Domuz Çukuruna tek ulaşım denizden. Yüksek dağlar ve sık çam ormanı araç geçişine imkan vermemiş yine de birkaç kilometre uzaklıktaki Datça’ya eşekle gitme imkanı da bulunuyor. Knidos’a veya Marmaris’e doğru Mavi Yolculuğa çıkan yatların uğrak noktası olan Domuz Çukuru kalabalıktan gözlerden uzak denize girmek isteyenlerin de uğrak noktası sayılıyor. Hayıt Bükü, Palamut Bükü gibi koylar yerine Domuz Çukuru koyunu tercih eden yatlar kıyıdan 10- 15 metre açıkta demirleyerek geceleme yapıyorlar. Koyun karşısında yer alan, Yunanlı komşularımızı ait Sömbeki Adasının alabildiğine çorak görüntüsü yalnızlığı kuvvetlendiriyor. Gün boyunca yapabilecekleriniz arasında denize girip güneşlenmek dışında sportif faaliyetler, yürüyüşler yapılabiliyor. Koyun mozaik benzeri renkli taşlardan oluşan ilginç kaya yapısı ve sahilin devam eden kıyılarında çeşitli deniz mağaraları yer alıyor. Dilerseniz düzenlenen tekne gezilerine katılarak Mesudiye bağlı Hayıt Bükü, Palamut Bükü ve tarihi ve ünlü Knidos antik kentini de gezebiliyorsunuz.

Yaka Akademi
Uluslar arası Knidos Kültür ve Sanat akademisi, kısaca UKKSA, bundan 3 sene önce Nevzat Metin’in başkanlığını yaptığı Knidos Kültür ve Sanat Vakfı ve Bilim Sanat Galerisi önderliğinde inşa edilmeye başlandı. M.Ö 3. yüzyılda ilk güneş saati, meşhur Afrodit heykeli ve antik tiyatrolarıyla Aristo’ya da ev sahipliği yapmış bilim, sanat ve kültür merkezi olan Knidos, akademi için hem faaliyete geçilecek yer hem de ulaşılacak hedef olarak belirlendi.

11.000 metrekare açık, 1.400 metrekare kapalı alana sahip Datça Yakaköy’deki inşaat, orada bulunan binaların restore edilmesiyle bir kültür ve sanat akademisi halini aldı. Bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olan Knidos’u 21. yüzyılda yeniden tüm dünyanın heyecanla takip ettiği bir uluslar arası kültür ve sanat merkezi haline getirmeyi amaç edinen Knidos Kültür Ve Sanat Vakfı, değerli üyelerin, sponsorların ve bu projeye inanan dostlarının yardımıyla bugün resmi olarak açılma noktasına ulaştı.

UKKSA’nın üzerinde kurulması için anlaşma sağlanan arazideki terk edilmiş taştan binalar, dokuları hiç bozulmadan yemekhanelere, sanat adına tüm kaynakları içerecek kütüphanelere, eğitim ve üretim için kullanılacak atölyelere, akademisyenler, özgürce sanat yapmak adına imkan arayan öğrenciler ve sanatkarlar için misafirhanelere dönüştürüldü.

Akademi etrafı sanatçılarımızın yaptığı heykellerle çevrili, peyzajı yeni yapılmış rengarenk bahçesiyle ulusal ve uluslar arası platformda sanat seven ve sanat yapmak isteyen herkese kapılarını açıyor.
Plastik sanatlar başta olmak üzere birçok dalda uzman akademik kadrosu hem yurt içinden hem de yurt dışından gelecek sanatçılara ve sanatçı adaylarına bu uluslar arası alanda eğitim ve kendini ifade etme imkanları da sunuyor.
Sanat üretimi ve eğitiminin dışında sergiler, sempozyumlar, paneller, seminerler, sanat, felsefe ve edebiyat alanında söyleşiler ve kültür, sanat adına yapılacak daha birçok etkinlik düzenlenecek olan Uluslar arası Knidos Kültür Ve Sanat Akademisi’ne, doğayla iç içe, sakin, entelektüel ve uluslar arası bir ortamda sanatla kaynaşmak isteyen herkes davetlidir.

Dalgıçlar ve sualtı
Kuzeyden ve batıdan Ege deniziyle güneyden ise Akdeniz’le çevrelenen yarımada,  koylara ve kıyılara karadan yol olmaması nedeniyle bakir kalmış, mavi yolculuk rotalarında üstünlük sağlamıştır.
Amfora cenneti olan bu bölgede sular diğer denizlere göre daha berrak olduğundan ışığın daha derinlere ulaşmasını sağlayıp denizdeki yaşam çeşitliliğini artırmış ve bunlarla beslenen balık stoğunun artmasını sağlamıştır. Bunun olumlu sonucu olarak büyük balıkları dalış sırasında çok miktarda görebilirsiniz. Derinlerde kayaların arasında birçok büyük Orfoz ve Lagos yuvaları mevcut olup, derin dalışı sevenleri için en temiz ve sakin bir dalış bölgesidir.
İnce Burun, Üç kayalar, Dick’s Rocks Datça’da dalınması gereken dalış noktaları olup buralarda çok sayıda vatoz, orfoz, lagos, baraküda ve sinarit gibi sualtı canlıları ve Knidos’un amforalarını görebileceğiniz bir dalış bölgesidir.
İnce Burun: Limana uzaklığı 45 dk. olan bu nokta dalış güzergahı üzerinde en uzak yerdir. Derin dalış ve duvar dalışı için uygun bir dalış noktasıdır. İri orfoz ve lagos aileleriyle karşılaşabilir, birçok büyük balığı,  kırık testi ve amforaları görebilirsiniz.
Akvaryum: Bu koy küçük ve sığ, dibi kumluktur. Çok çeşitli balık türlerini görebilir ayrıca kaya duvarlarındaki  renkli çeşitli süngerler görsel bir şölen oluşturur.
Üç Taş: Duvar 3 metreden başlayıp 55 metreye kadar devam eder.  Bölge adını kumluk üzerinde bulunan ve 8 metre yüksekliğe sahip 3 büyük kayadan alır.  Balık çeşitliliğinin bol olduğu, vatozları  ve büyük balıkları görebileceğiniz bir dalış noktasıdır.
Dick’in Kayası: Resif Hollandalı Dick adında bir dalış merkezi sahibi tarafından bulunduğundan bu adla anılmaktadır. Resif 13 metreden başlayıp 35 metreye kadar devam eder. Burada eski birkaç amfora ve çapa vardır. Orfoz, müren ve akya görülebilir.

Koy ve Plajlar
Koylar
Datça Yarımadası’nın çevresi girintili çıkıntılı, dantel gibi.  Bazen dik kayalarla çevrili, bazen güzel kumsallarla, tam 52 koy var. Bazı koyların önünde küçük adacıklar yer alıyor. Koyların bazıları oldukça büyük ve uzun kumsala sahip. Bazıları çakıllı. Ama hepsi tertemiz.
Ege Denizi’ne bakan tarafta Gökçeler Bükü, Küçük Çatı, Çatı, Kızılağaç, Alavara, Çakal, Damlacık, Mersincik, Murdala ve İskandil başlıca koylar. Feribotun yanaştığı Körmen Limanı da bu yönde.
Akdeniz’e bakan tarafta ise Palamut Bükü, Akvaryum, Akça Bük, Kuru Bük, Ova Bükü, Hayıt Bükü, Kızıl Bük, Domuz Bükü, Kargı, Karaincir, Sarı Liman, Kara Bük, Çiftlik, Kuruca Bük, Günlücek ve Lindos başlıca koylar. Yarımadanın en ucunda yer alan antik Knidos Kenti ve önündeki Kap Krio Yarımadası iki denizi ayırıyor. İki yanında ay gibi birer koy var. Bölgeye gelen mavi yolculuk teknelerinin demirledikleri yerlerden.
Datça’nın Akdenizli Koyları
Çiftlik Koyu
Yarımadanın güneydoğusunda ve Marmaris’ten Datça’ya gelirken ilçeye 30 km. kala. Burada ilçenin, en büyük tatil sitesi olan Aktur Tatil Sitesi bulunuyor.. Koyun arkası çamlıkla kuşatılmış. İyi bir kumsalı olan koy esas olarak site sakinlerine hizmet ediyor. Her türlü ihtiyacı karşılayacak tesis var. İlçe merkezi ile Aktur arasında minibüs seferleri düzenli.
Kuruca Bük
Aktur Tatil Sitesi’nin 1.5 km. yakınındaki koyun çevresi okaliptüs ağaçları ile çevrili. Bu koyun plajı da daha çok sitede yaşayanlara hizmet ediyor.
Karaincir Koyu
İlçe merkezine 15 km. uzaklıkta, Marmaris yolu üzerinde. İnce kumsalı ve sığ denizi ile daha çok küçük çocuğu olan ailelerce tercih ediliyor. Yeme-içme ve dinlenme tesislerinin bulunduğu koya Aktur ve Karaincir minibüsleri ile düzenli ulaşım sağlanıyor.
Kargı Koyu
İlçe merkezine üç km. uzaklıkta, yürüyerek de gidilebilir. Kuzey ve güneybatı rüzgarlarına kapalı olan koyun doğal güzelliği ve sakinliği çekici. Plajı çakıllı olan koyda yeme-içme tesisleri ile küçük bir yat çekek yeri var. Belediye özel halk otobüsleri çalışıyor.
Ova ve Hayıt Bükleri
Mesudiye Köyü’nün birbirine yakın iki koyu. İlçe merkezine 20 km. uzaklıkta. Sahile sıralanmış çok sayıda konaklama ve yeme-içme tesisi var. Hayıt Bükü’nün  plajı kum, Ova Bükü’nün ki ise çakıl-kum karışımı. Köyün minibüsleri ilçe merkezi ile düzenli ulaşım sağlıyor.
Palamut Bükü
İlçeye 25 km. uzaklıktaki koy Knidos Ören Yeri’ne ise 15 km. Yarımadanın en ünlü plajlarından birisi. Yeme-içme tesisleri yanında konaklama tesisi de var. Uzun plajı çakıl ve kum karışımı. Plajın batısında yatlar ve balıkçı tekneleri için bir barınak var. İç tarafta ise Datça’nın ünlü badem ağaçları gözalabildiğine. Koyun biraz açığında da yerleşim olmayan küçük bir ada bulunuyor. Palamut Bükü’ne minibüsler çalışıyor.
Akvaryum Koyu
Palamut Bükü’nün doğu tarafında ve sadece bir km. ötede. Koy küçük ama suyunun berraklığı ile ünlü. Adı da buradan geliyor. Denizin metrelerce derinliğini görmek, bir deniz gözlüğü ile su altı yaşamını izlemek mümkün. Koyun hemen yanındaki çam ağaçları da güneşten kaçanlara ve piknik yapanlara gölgelik yer sağlıyor. Kuzey ve kuzeybatı rüzgarlarına kapalı.
Domuz Bükü  
İlçe merkezinden Knidos yönüne deniz yoluyla 45 dakika kadar sürüyor. Datça Limanı’ndan küçük balıkçı teknesi kiralanabilir veya Knidos yönüne tur düzenleyen teknelerden yararlanılabilir. Etrafı çam ağaçları ile kaplı. Güney dışında bütün rüzgarlara kapalı. Geniş plajı kum-çakıl karışımı. Günübirlik gezi yapan teknelerin yüzme molası verdikleri yerlerden. Bungalovlardan oluşan küçük bir de konaklama tesisi var.
Datça’nın Egeli koyları
Murdala Koyu
Datça ilçe merkezine 38 km. en yakın Cumalı Köyü’ne 10 km. uzaklıktaki koyun köyden sonraki yolu toprak. Koyun etrafındaki tepeler ve dağlar çam ve sandal ağaçları ile kaplı. Koya yakın düzlük kısımlarda ise zeytin ve incir bahçeleri var. Sahilin bir kısmı kum, bir bölümü ise kayalık.
Çatı Koyları
Yarımadanın kuzeydoğusunda, ilçe merkezine 45 km. uzaklıktaki Küçük Çatı ve Çatı Koyu’nun çevresi çam ve günlük ağaçları ile kaplı. Gökova Körfezi’ne bakan koylar Marmaris karayoluna 1,5 km mesafede. Yakın iki koy doğal liman görünümünde. Rüzgarlı havalarda tekneler için güvenilir bir demirleme yeri.

Plajlar
Kısaca tanıttığımız bütün koylar aynı zamanda plaj. Hepsinden denize girilebiliyor. Ama plaj olarak düzenlenmiş, tesis haline getirilmiş yer arayanlar için de bir çok plaj var. Mavi Bayraklı plajlar da dahil.
İşte Datça’nın tanınmış plajları:
 
    Hastanealtı Plajı
Merkezdeki Öğretmenevi’nin doğusunda olan plaj, arka tarafındaki yükseltide bulunan Devlet Hastanesi’nin adıyla anılıyor. Kum ve çakıl karışımı olan plaj merkeze yakınlığı nedeniyle çok rağbet görüyor. Plaj çevresinde yeme-içme ve konaklama tesisi çok.
Kızlanaltı Plajı
Burgaz Uzun Azmak ile Gebe Kum koruma alanı arasında kalan alan. İyi bir kumsalı var. Sörf meraklılarının ilgi gösterdiği bir yer. Yerli ve yabancı sörf meraklıları ile öğrenmek isteyenler her zaman uygun rüzgar alan bölgeyi tercih ediyor. Karaincir ve Aktur dolmuşları ile ulaşılabilir.
Güllük Plajı
Karaincir Koyu’ndan bir önceki koy. Plajı iri kumlu. Daha çok yüzme bilenler için uygun. Deniz çabuk derinleşiyor. 
   Kumluk Plajı
Merkezde Öğretmen Evi ile Cumhuriyet Meydanı arasında. Hem plajı hem de deniz tabanı kum. Denizi oldukça sığ. Plaj çevresinde lokanta ve kafeler çok sayıda. Gün batıp da plaj sefası bitince lokantalar masalarını plaja doğru çıkarıyor. Denizle iç içe açık havada iyi bir akşam yemeği için hoş bir ortam oluşuyor.
Taşlık Plajı
Datça Limanı ile Ilıca arasında. Liman tarafındaki kayaların içinden çıkan ve denize akan tatlı su bu kısımda az tuzlu bir alan oluşturuyor. Çakıl ve kum karışımı.
Azganlı Plajı 
Taşlık Plajı’ndan güney yönüne bir km. kadar ilerleyip Kargı Koyu yolunu izleyip Hava Radar Komutanlığı’nı geçince sola dönüp kıyıya çıkılıyor. Güneye devam edildiğinde 1.5 km. sonra denizi tertemiz küçük ve şirin plaj karşımızda.
ILICA GÖLÜ
İlçe merkezinde, Taşlık Plajı’nın güneybatı yönünde denizin hemen yanı başında minik bir göl. Sağlığa yararlı minareller içeren suyu denize göre oldukça sıcak. Gölü dağın eteklerinden doğan bir su kaynağı oluşturuyor. Etrafı duvarlarla çevrilerek bu küçük gölcük oluşturulmuş. Denizle bağlantısı kopmamış gene de. Gölde yüzülebiliyor ve denize dökülen suyun altında masaj etkisi yapan doğal duştan yararlanılıyor.

KNİDOS
“Uzaklardan fırlatılmış bir kargının denize yarı batmış ucu.” (Antik Çağ yazarlarının birleştikleri Knidos tasviri)
Doğal çevrenin en iyi korunduğu tatil merkezlerinden olan Datça Yarımadası’nın en ucunda bulunan antik Knidos Kenti, bulunduğu yarımada ile uyumlu olarak çevresi de bozulmamış doğa ile çevrili bir ören yeri. Sonrası Helen kültürü ile yoğrulmuş. Kökeni ise Dorlar’a dayanıyor. Ana karadan denize doğru birkaç kilometrelik bir genişlikte uzanıp giden yarımada aynı zamanda Ege Denizi ile Akdeniz’i ayırıyor. Knidos Antik Kenti de bu iki denizin yarımay gibi iki koyuna hakim etkileyici manzarayı seyredecek şekilde yerleşmiş. Bu iki koyun oluşturduğu iki doğal limanın Knidos’un gelişmesine, zenginleşmesine önemli katkısı olmuş.  Antik Çağ coğrafyacısı Strabon Knidosluların iki limanı bir kanalla birbirine bağladıklarını yazıyor. Kuzeydeki savaş, güneydeki ise ticaret gemileri için kullanılıyordu. Ticaret gemilerinin demirlediği güney limanı günümüzde yatlar tarafından kullanılıyor.
Perslerin Anadolu’yu istilası ve Knidosluların ada olma çabası
Pers istilası Anadolu’da büyük bir hızla yayılıyor ve direnen kentler bir süre sonra düşüyordu. Knidoslular yaklaşan tehlikeye karşı önlem almayı düşündüler. Yarımadanın en dar yeri olan bugünkü adıyla Balıkaşıran yöresindeki Bencik kıstağını kazarak topraklarını “ada yapmak” istediler. Ama başaramayıp vazgeçmek zorunda kaldılar.
Knidos’un hayata dönüşü…
İlk sistemli kazılar 1857-1859 yılları arasında Londra British Müzesi adına Bodrum’da çalışan Sir Charles Newton’un ilgisi ile başladı. O dönemlerde Osmanlı’nın ilgisizliğinin de katkısı ile buluntular Londra’ya taşındı. 
1967 Yılına gelindiğinde Amerikalı arkeolog Iris C. Love başkanlığında kapsamlı kazılara başlandı. Kentin batı kısmındaki teraslar, Yuvarlak Tapınak, Apollon Altarı ile Hellenistik Villa ve konut alanı açıldı. Ancak Bayan Love ve ekibinin eserleri ortaya çıkarmak değil Çıplak Afrodit’i bulmak amacıyla sondaj kazıları yaparak ören yerini tahrip ettiği iddiaları ortaya atıldı. 1977 yılında da devlet kazı iznini iptal etti.
Çıplak Tanrıça Afrodit (Aphrodite)
İ.Ö. 4. yy’ın ünlü heykeltraşı Praxiteles’e Kos Adası’ndan bir Tanrıça Afrodit heykeli siparişi gelir. Praxiteles Koslulara iki heykel sunar. Bunlardan birisi tanrıçayı bütünüyle çıplak olarak göstermektedir. Koslular bu heykeli almak istemediler, klasik bir Afrodit heykeli aldılar. Çıplak heykele ise  Knidoslular talip oldular ve parasını ödeyip satın aldılar. Her yerden görülebilecek şekilde tapınağa yerleştirdiler. Limana yanaşan gemiler bile görebiliyordu göz kamaştırıcı tanrıçayı. 
      Knidoslular dönemin deniz ulaşımına göre çok elverişli bir yerde oturuyorlardı. Liman kenti olmanın gelirinden de yararlanıyorlardı. Denizciler ihtiyaç veya zorunluluktan verdikleri molalarda Knidos’dan ihtiyaçlarını sağlıyor ve bol para bırakıyorlardı. Çıplak Afrodit bu liman kentine uygun düştü. Ünü denizciler tarafından yakın uzak bütün limanlara taşındı. Knidos “Aşk kenti” olarak daha da ünlendi. Afrodit bir tanrıça olarak tapınılmanın yanında bu aşkın da sembolü haline geldi. Knidos onunla aşk ve zenginlik kenti oldu. Yazılı kaynaklarda erotik tasvirler taşıyan anı eşyaları satıldığı da kaydediliyor. Bu eşyalardan bazıları günümüze de ulaştı. Müzelerde yerini aldı.
Knidos Öreni’ni gezelim
1987-2007 yılları arasında Konya Selçuk Üniversitesi’nden Ramazan Özgan başkanlığında Türk ekibi kazılar yaptı. 1996’da Dionysos terasındaki Stoa’yı açmaya başlayan ekip bilimsel yöntemlerle Knidos’u günışığına çıkarmaya çalıştı.
Kent Surları 
Surlar batıdaki askeri limandan başlayıp terasların üzerinden Akropol’ün yukarısına kadar uzanıyor. Buradan Demeter Kutsal Alanı’nın doğusundan aşağıya doğru dönüp ticari limanın savunma sistemine bağlanıyor. Surların tamamı dört km’yi buluyor. Surlar öndeki Kap Krio Yarımadası’nın (Deveboynu) kuzey yönünü de koruyor. Güney yönü denize çok dik bir yar olarak indiği, dolayısı ile güvenli olduğu için bu tarafta sur yapılmasına gerek görülmemiş.
Dionysos Tapınağı veya C Kilisesi 
Tapınak, tiyatronun batısında ve limana yakın. Dionysos Tapınağı üzerine kentin hristiyanlaşması döneminde kilise yapılmış.
Stoa 
Osmanlı’da “revak”, günümüzde ise “sundurma” sözcüğü ile kaşılanabilir. 100 metreden daha uzun görkemli bir alan. 5 x 3.80 metre boyutlarındaki küçük bölmeler güneye, meydan tarafına bakıyor. Kullanılan malzemeden dolayı önemli ölçüde yıpranmış olsa da bazı kısımlarda duvar yüksekliği üç metreye kadar ayakta kalabilmiş. Stoa’nın Knidos’un ünlü mimarı Sostratos’un eseri olduğu sanılıyor.
Küçük Tiyatro
 Seyirci kapasitesi 5000 olan tiyatro Helenistik geleneğe uygun bir yapı. Sahne binası (skene) ayakta kalamamış. Oturma sıraları ise büyük ölçüde ayakta.
Dor Tapınağı (Pembe Tapınak)
Apollon Tapınağı’na giden yolun ortalarında yer alan Dor Tapınağı’nın alt yapısında gri-pembe kireç taşı kullanıldığı için Pembe Tapınak diye de adlandırılmış.
Apollon Karneios Kutsal Alanı
 İstinad (dayanak) duvarları ile korunmuş olan terasın kuzey yönünde en önemli yapı olan Tapınak ve Altar’ı bulunuyor.
Yuvarlak Tapınak 
Kentin en önemli yapısı diyebileceğimiz Yuvarlak Tapınak’ın mavi mermerden kesilmiş bloklarının büyük kısmı orijinal yerlerinde duruyor. Tapınağın çapı 17 metre. Bu tapınak, Amerikalı arkeolog Iris C. Love tarafından Afrodit Tapınağı olarak adlandırılmış.
Demeter Kutsal Alanı
Bereket (hasat ve tahıl) tanrıçası Demeter’in kutsal alanı Akropol’ün altındaki bir kaya terasının üzerinde. Asıl kutsal alan ise bunun altında 75 x 40 metrelik büyük terastaydı.
Kap Krio (Deve Boynu)
Kentin ön tarafındaki yarımada İ.Ö. 1. yy’da iki liman yaratmak için karaya bağlanıncaya kadar adaydı. Coğrafyacı Strabon burada ana karada olduğu gibi yerleşim olduğunu yazıyor.
Nekropol (Mezarlık) Alanları
Kentin doğu yönünde antik dünyanın en geniş mezarlıklarından biri olarak tanımlanan nekropol alanı bulunuyor. Knidos örenine giderken yolun iki yanında yüzlerce mezar ve nekropolün duvarları görülüyor.
Nasıl Gidilir?
Ören yerine karadan veya denizden gidilebiliyor. Kara yolu badem bahçeleri, zeytinlikler arasında uzanıyor. Ören yerine yaklaşıldığında ise Nekropol (mezarlık) alanı içinden geçiliyor. Yolda gördüğümüz taşlar antik duvarlara ait. Yedi km. kadar süren bu kısımda farklı türlerde mezar yapısı yolun her iki yanında görülüyor. 
Yakın zamanlara kadar epeyce zorlu olan yol, 2004-2005 yıllarında düzeltildi ve asfaltlandı. Deniz keyfi ile yolculuğu birleştirmek isteyenler  Datça’dan ören yerine yolcu taşıyan tekneleri tercih edebilirler. Dönüş aynı tekneyle yapılıyor. Denizden gidildiğinde yarımadanın özelliği olan girintili çıkıntılı sahil, irili ufaklı koylar ve kumsallar görülüyor.
Bilim ve sanatın yurdu Knidos
Kent bilimde, sanatta ve felsefede parlak başarılar sağlamış çok sayıda insanın yurduydu. Ünlü matematikçi, astronom ve filozof Eudoksos, dönemin en önemli heykeltıraşları Faroslu Skopas ile Bryaksis, Zenedotos, İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos; Pers kralını amansız bir hastalıktan kurtaran hekim Ktesias Knidos’ta yetişmiş bilim ve sanat insanlarından bazılarıydı.
Doğa Yürüyüşleri
Datça Yarımadası Doğa Yürüyüşü Parkurları
Çoğunun sonu denizde bitiyor. Bazıları da denizde başlayıp denizde bitiyor.
Parkur – 1) Hızırşah – Karain Mağarası – Alazeytin – Domuz Çukuru(Domuz Bükü)   
Hızırşah Köyü’nden başlanılarak kuzey-batı yönünde Knidos’un eski yolu olan asfalt yola çıkılıyor. Kartallar Vadisi’nde Örencik Deresi’nden Kusacak Çayı yönüne devam edilerek oradan da Karain Deresi’ne dönülüyor ve Karain Mağarası’na ulaşılıyor. Güney yönüne devam edilerek Alazeytin yönünden Domuz Bükü’ne varılıyor. Yeşil ve mavinin kaynaştığı Domuz Bükü’nün manzarası büyüleyici, denizi ise yüzmek için son derece uygun.
Parkur – 2) Datça – Kızlan – Gereme Koyu – Limanbaşı Burnu  
Öğretmenevinden doğu yönünde yürümeye başlanıyor. Burgaz ilk Knidos kazı alanı yanından geçildikten sonra sola dönülüp yol takip ediliyor. Güzergah üzerinde yel değirmenleri bulunuyor. Yol boyunca devam edilerek Kızlan Köyü kavşağına varılıyor. Kızlan Köyü’nden kuzey doğu yönüne devam edilerek Gereme Koyu’na ulaşılıyor.
Parkur –3) Kargı Koyu – Domuz Çukuru(Domuz Bükü)   
 Kargı Koyu’ndan başlayarak güney batı yönündeki tepeye tırmanılıyor. Akvaryum Koyu geçilerek, eski bir su sarnıcına varılıyor. Domuz Çukuru’na kıvrılarak inen patikayı izlerken, etrafı çam ağaçlarıyla kaplı koyun yukarıdan görünümü enfes bir manzara sunuyor. Koya varmazdan birkaç yüz metre önce patikanın sağında çam ve keçi boynuzu ağaçları arasında küçük bir kilise kalıntısına rastlanıyor. Parkur tamamıyla patikalardan oluşuyor. Mavi ve yeşilin iç içe kaynaştığı, yürüyüş boyunca çam ağaçlarının eşlik ettiği, doğanın eşsiz güzelliğini cömertçe sunduğu bir parkur.  
Parkur-4) Cumalı – Karataş Mevkii – Değirmen Bükü  
Cumalı Köyü’nden başlayarak batı yönünde traktör yolu devam edilerek Karataş mevkiine geliniyor. Karataş mevkiinin üzerinden (üç yol ağzından) sola dönülerek Yazı Köyü sapağına varılıyor. Yazı Köyü sapağından sağa dönülerek devam ediliyor. Dere boyunca eski su değirmenleri  bulunuyor ve dereden sahile ulaşılıyor.
Parkur-5) Sındı Köy – Zeytincik – Kumyer – Palamut Bükü
Sındı Köyü’nden asfalt yola inilerek Zeytincik Mahallesi’ne gidiliyor. Zeytincik Mahallesi’ni arkaya alarak güneye doğru toprak yolda yürünüyor. 5 dk sonra  toprak yol yerini patikaya bırakıyor. Yavaş yavaş yükselen bir tepeye doğru tırmanışa başlanıyor. Tepeye varınca  tırmanışın bittiği, inişin başladığı yerden Yaka, Cumalı ve Yazı köyleri ile hem Akdeniz hem de Ege Denizi aynı anda görünüyor. Batıda, tepenin düzlükle buluşma noktasına yakın bir yerde Yaka Köyü’nün Kumyer Mahallesi’ne varmazdan az önce 2 adet yel değirmeni kalıntısıyla karşılaşılıyor. Kumyer’den güney yönünde asfalt yolda devam edilerek Palamut Bükü’ne varılıyor.
Parkur – 6) Emecik – Sarı Liman –Apollon Tapınağı  
 Emecik Köyü’nden başlayıp güney-doğu yönüne gidilerek asfalt yola çıkılıyor. Asfalt yoldan ayrılarak güneye devam edilerek Sarı Liman’a varılıyor. Sarı Liman’dan sağa(batı yönüne) dönülerek devam ediliyor. Aynı yoldan devam edilerek asfalt yoldan geçiliyor ve Apollon Tapınağı’na ulaşılıyor.
Parkur – 7) Yazıköy – Belen Köy(Belen Mahallesi) – Marin – Bükceğiz Koyu – Marin Palamut Bükü  
Yazı Köyü, Knidos asfalt yolu üzerinden Belen Mahallesi’ne sapılıyor. Belen Mahallesi içinden geçildikten sonra aynı yol takip edilerek, Belen Mahallesi’nden 2 km sonra köy mezarlığına varmadan önce sağa traktör yoluna dönülüyor. Köy mezarlığının bulunduğu yerden sola dönüldüğünde Çeşme-Palamut Bükü asfaltına çıkılıyor. Mezarlık içinde kilise ve cami kalıntısı bulunuyor. Üç yol ağzı Marin yolu ve Palamut Bükü’ne giden yolun kesiştiği noktadır. Bu noktadan güneye giden yol Bükceğiz Koyu’na gidiyor. Üç yol ağzından itibaren dere boyunca(dağın yönü) Palamut Bükü yönüne gidiliyor.
Parkur – 8) Kızıl Bük – Hayıt Bükü – Adatepe – Palamut Bükü
Kızıl Bük’ten başlayarak Hayıt Bükü’ne geliniyor. Plajın sağından Adatepe’nin eteğinden devam edilerek Ova Bükü’ne geliniyor. Adatepe’de M.S. 8.yüzyıldan kalma kale kalıntısı bulunuyor. Ova Bükü boyunca da değişik devirlere ait seramik kalıntılarına rastlamak mümkün. Ova Bükü’nden sahil boyunca dağın eteğindeki panorama yolunda bir çok birbirinden güzel koy geçilerek Palamut Bükü’ne varılıyor.
Parkur – 9) Sındıköy – Örencik – Döşeme – Meşe Çukuru – Avlana  
Sındı Köyü’nden başlayıp Örencik’ten çıktıktan sonra Kocadağ’ın eteğinden doğu yönüne yürüyerek Zeytincik Mahallesi’nin üst tarafındaki toprak yoldan geçilerek Satık Mağara damlarına geliniyor. Daha sonra anayoldan 100 m yürünerek sağa sapılıyor. Damarası kavşağından sola devam edilerek Döşeme ve Meşe Çukuru mahallelerine varılıyor. Meşe Çukuru’ndan Avlana’ya gidiliyor.
Parkur – 10) Hızırşah – Karaköy – Körmen Limanı  
Hızırşah Köyü’nden  eski asfalt yola çıkılıyor. Batı yönünde Yarık Dağ’ın eteklerinden yeni asfalt yola çıkılarak buradan doğu istikametinde yaklaşık 500 m yürüdükten sonra asfalt yoldan ayrılıp kuzey yönünde Armutlu mevkiinden Kireç Ocağı mevkiine, oradan da Karaköy’e ulaşılıyor. Karaköy’den sonra Körmen Koyu’nda yürüyüş tamamlanıyor.
Parkur – 11) Yazı Köy – Değirmen Bükü – Eştengil Çiftliği – Knidos Harebeleri
Yazı Köy’den sonra Knidos yol kavşağından köprüyü geçtikten sonra dere yatağından giden yol başlangıç noktasıdır. Yol boyunca batı yönüne devam ediliyor. Denize ulaşılan son tepede yolun sağında manastır kalıntıları var. Kalıntıların arasından geçilerek denize ulaşılıyor. Sahilden sola dönülerek sahil boyunca Sarkoz Koyu’na varılıyor. Sarkoz Koyu’ndan sola dönülerek patika yoldan devam ediliyor. Eştengil Ovası’nda sarnıçlar bulunuyor. Eştengil Ovası’nın kenarından devam edilerek Knidos antik kentine ulaşılıyor.
Parkur – 12) Emecik – Meriç – Alavara  
Emecik’ten Yokuşbaşı yönüne(kuzeye) devam edilerek, buradan Meriç mevkiine varılıyor. Meriç kıyısından sağa dönülerek 200 m sahil boyunca yürüdükten sonra içeriye doğru giriliyor. Zerdali Meriç mevkiinden tekrar kıyıya ulaşılıyor. Karataş Tepe ile Yaran Tepe arasından güneydoğu yönünde gidilerek Alavara yazlığına varılıyor. (Buradan da istenilirse doğu yönünde  Fazıl Ovası’na gidilebiliyor). Alavara yazlığından eski Datça yolu takip edilerek geri dönülüyor ve Yokuşbaşı mevkiinde tur tamamlanıyor.    
Parkur – 13) Kızlan – Reşadiye – Güznedüzü / Körmen Limanı  
Kızlan Köyü’nden traktör yolu ile Reşadiye yönüne gidiliyor. Çatal Dağı’nın kuzeyinden devam edilerek Günnücek Boğazı mevkiinden Gökseki kavşağından sola dönülüyor. Yaklaşık 750 m gittikten sonra üç yol ağzına geliniyor. Bu noktadan Güznedüzü’ne çıkılıyor(bu yolun bir kısmı antik yol). İstenilirse kavşaktan güneybatı yönüne devam edilerek asfalt yola ulaşılıyor. Asfalttan sağa dönülerek Körmen Koyu’na varılıyor.

YERLEŞİMLER
Datça merkezi üç mahalleden oluşuyor: Reşadiye, Eski Datça ve İskele mahalleleri.
Reşadiye ve Eski Datça mahalleleri önemli ölçüde korunmuş eski yerleşimler. Daracık sokakları, beyaz badanalı taş evleri, badem ağaçları ile süslü sevimli avluları ile geçmiş yaşam tarzını yansıtıyorlar.  Büyük şair Can Yücel’in ömrünün son yıllarını geçirdiği evi Eski Datça Mahallesi’nde. 1940 Yılında Eski Datça’da okul olarak yapılan bina restore edilerek El Sanatları Merkezi olarak hizmete açıldı. Kadınlar kilim dokuyarak aile geçimine katkıda bulunuyorlar. Eski Datça Mahallesi’ndeki taş evlerin bazıları bar, cafe ve küçük sevimli pansiyon olarak işlev görüyor.
Reşadiye Mehmet Ali Ağa Konağı
Yarımadada Koca Ev diye bilinen Mehmet Ali Ağa Konağı, Tuhfezadeler tarafından yaptırılmış, yaptıranın Mehmet Ali Ağa’nın babası Mehmet Halil Ağa olduğunu tahmin ediyoruz. Mehmet Halil Ağa’nın Murat Halil Ağa veRabia adında iki çocuğunun daha olduğunu biliyoruz. Murat Halil Ağa’nın tek oğlu Akif Armağan çocuksuz ölmüştür.
Büyüme ilçe merkezinin sahil tarafındaki yeni yerleşim İskele Mahallesi’ni geliştirdi. Oteller, pansiyonlar, lokanta ve kafeler ile alışveriş yerleri bu bölgede toplandı. Her türlü ihtiyacı karşılayan alışveriş yerleri yanında Datça’nın yerel ürünlerini, hediyelik eşyalarını satan dükkanlar da bulunuyor. Bügün devlet dairelerinin tümü bu mahallede bulunuyor. Datça merkezi deyince de insanların aklına bu mahalle geliyor.
Datça’nın artık hepsi birer mahalleye dönüşen eski adıyla köyleri akıl karıştırıcı, gönül düşürücü! Temiz, bakımlı, aydınlık yüzlü güzel köyler. Uygar, hoşgörülü köylüler. Kadınların ekonomiden eğitime kadar yaşamın her alanında etkin olduğu bir toplumsal yapı. 
Coğrafya biliminin babası Strabon boşuna söylememiş “Tanrı sevdiği kulunu uzun ömürlü olsun diye Knidos’a (Datça) gönderir.” olan sözü. Bunu doğrulayacak çok insanla karşılaşılıyor.
Köyleri gezmek için özel turlar yok. Ama bir otomobil kiralayarak veya köy minibüslerinden yararlanarak, dahası bazıları arasında yürüyüş yaparak gezilebilir. 
Şimdi Datça merkezinden çıkarak bazı köyleri dolaşalım:
Hızırşah
İlçe merkezine en yakın köy Hızırşah. Reşadiye-Hızırşah arasında 4. yy’da işletildikleri düşünülen seramik atölyeleri var. Köyün tarihi camisi Menteşeoğulları Beyliği Dönemi’nden kalma, sonradan restore edilmiş. İlçe merkezine 6 km.
Hızır Şah Menteşeoğullarının bir beyidir. Menteşeoğlu Orhan Beyin oğludur. Bugünkü Aydın ilinin Çine ve havalisinin beyi olarak kaynaklarda yer almaktadır. Menteşeoğulları beyliği adına Ege adalarının bazılarının (Girit-Rodos) hâkimleriyle yapılmış gümrük anlaşmalarında beylik adına imza koyanlar arasında adı geçmektedir. Bana göre mezarı da Eski Çine’de Ahmet Gazi Camiinin yanındaki eyvan türbededir. Kardeşi Menteşeoğlu İbrahim Beyle aynı türbede yatmaktadır. Menteşe Beyliği Oğuz boylarından oluşan tebası ile Türkmen bir beyliktir. Bu beyliğin beylerinin mezarları Alevi-Bektaşi geleneğindeki “Dede” anlayışı içinde yatır veya ziyaretgâh olarak değerlendirilmektedir.
Karaköy 
Bodrum-Datça arasında çalışan feribotların da yanaştığı Körmen Limanı’na giden yol üzerinde. Gökova Körfezi’ne bakıyor. İlçe merkezine 8 km.
Kızlan
Datça-Marmaris yolundan ayrılan kısa bir yolla ulaşılıyor. Yarımadanın en çok rüzgar alan yerleşimlerinden olan Kızlan’da tarihi yeldeğirmenleri bulunuyor. İlçe merkezine 8 Km.
Emecik
Datça-Marmaris yolunun hemen yakınındaki Emecik Köyü aynı adı taşıyan ve en yüksek noktası 704 metre olan dağın eteklerinde kurulmuş. Yarımadanın antik yerlerinden Apollon Kutsal Alanı köy sınırlarında. İlçe merkezine 20 km. 
Mesudiye
Knidos’a giderken dağlık alandaki sola ayrılan ilk yol izlenerek varılıyor.   Kızıl Bük, Hayıt Bükü ve Ova Bükü gibi yaz gözdesi koylar  Mesudiye sahilinde.  Mesudiye’nin verimli toprakları tarıma çok elverişli. İlçe merkezine 20 km. 
Cumalı
Çevresi badem ve zeytin ağaçları ile çevrili. Sebzenin de her türlüsü bulunuyor. Motel, pansiyon ve balıkçı lokantaları var. Datça’ya 28 km. 
Yakaköy
Eski taş evlerin birbiri ardına hayata döndüğü köy Palamut Bükü sahiline 5 km, Datça’ya 25 km. 
Sındı
Savaş zamanında köylerini terk edip buraya sığınanlardan alıyor adını. Arazi yapısı saklanmaya uygun. Kaya mezarları kalıntıları ve mağaralar var. Kaymakamlığın açtığı kursla kilim, hediyelik torba, heybe ve çuval dokumacılığı geliştirildi. İlçe merkezine 22 km.
Yazıköy 
Knidos’a en yakın köy olan Yazıköy de diğer Datça köyleri gibi temiz ve bakımlı bir yerleşim. Knidos’a 8 km, ilçe merkezine 28 km.
Tüm bu yerleşimlerin yanı sıra Datça bölgesi daha birçok tarihi yapılara sahiptir;
Eski Datça Kalesi
Hızırşah Kalesi
Kumyer Kalesi
Yazı Köyü Kalesi
Saranda Kalesi
Emecik Alavara Kalesi
Cıngırık Kalesi
Özil Kalesi
Damlantı Kalesi
Gökyer Kalesi
Mesudiye Ada Kale

Datça Mutfağı
Yöreye has enteresan yemekler var: Dallampa, karaville, gışıyak, ilabada, bademli incir tatlısı… Köylülerin dediği şekliyle “dalleme”, papatyadan yapılan bir tür salata, nefis! Sadece nisan ve mayıs aylarında toplanıyor. Yazları çok ot kalmıyor, sadece sirken otu ve kaya koruğu var. Salata, turşu ve kavurması yapılıyor ve böreklere konuyor. Kaya koruğuna yörede “genevir” deniyor.
KARAVİLLE ( SALYANGOZ )
1 kg. karaville
3 baş kuru soğan
5 adet domates
2 adet kırmızı etli biber (arzuya göre acı biber)
1 bağ maydanoz
Karabiber
Tuz
Limon
1 su bardağı sıvı yağ
1 yemek kaşığı salça
3 diş sarımsak
Yapılışı – Karavilleler bol tuzla birlikte süzgeçte birçok kez yıkanır (suyu duruluncaya kadar). Karavilleler üste çıkacak şekilde tuzlu suda haşlanır ve suyu süzülür. Bu işlem 3 kez tekrarlanır. Karavillelerin tümsekleri bıçakla kesilir. Karavilleler tuzlu suda tekrar haşlanır ve suyu süzülür. Boş tencerede soğanlar ince doğranarak sıvı yağda kavrulur, üzerine biber, domates salçası ilave edilir. Karışımın içine karavilleler ilave edilerek 10 dk. Birlikte tencerede karıştırılır. Maydonoz, karabiber, tuz, limon, sarımsak ilave edilir. Aldığı kadar su koyup pişinceye kadar kaynatılır.

DALLAMPA ( Papatya Sapı )
Yarım kg. Dallampa
1 kaşık un
1 fincan sıvı yağ
3 diş sarımsak
1 su bardağı su
Yapılışı -Dallampalar haşlanır. Bir tencereye konur. Ayrıca tavada yağ kızdırılır. Üzerine unu ilave edilir. Biraz kavurduktan sonra salça eklenir ve sarımsaklar dövülerek ilave edilir. 1 su bardağı su ilave edilerek kaynayınca haşlanmış dallampaların üzerine dökülür. Birlikte 2-3 dakika kaynatılır ve ocaktan indirilir.

KIŞIYAK
1 kg. Kışıyak otu
2 yumurta
sıvı yağ
Bir tutam tuz
1 soğan
Yapılışı – Kışıyaklar haşlanır. Sıvı yağda soğanlar kavrulur. Haşlanmış kışıyak doğranıp soğanın üzerine ilave edilir. Biraz yağda kavrulduktan sonra yumurtalar kırılır ve ocaktan alınır.

DALLAMPA CELPLEME
Yarım kg. Dallampa
Sıvı yağ
1. yemek kaşığı salça
1. y.k. un
2 diş sarımsak
tuz
Yapılışı – Dallampalar haşlanarak bir kaba alınır. Sıvı yağda un kavrulur, tuz ve salça ilave edilir. Sarımsaklar dövülerek üzerine konur. Hemen ocaktan alınarak dallampaların üzerine dökülür. 1 su bardağı su kaynatılarak tencereye konur, 5 dakika birlikte kaynatılır.

KÖNGER ( KENGER )
1,5 su bardağı nohut
1 kg. könger
soğan
salça
sıvı yağ
tuz
Yapılışı – Köngerler 2 saat önceden ıslatılır. Sonra üzeri bıçakla dırınarak içinin özmeği ayrılır. Sonra doğranır. Sıvı yağda soğan ve köngerler kavrulur. Üzerine salça ilave edilir. Üzerine su ilave edildikten sonra kaynamaya bırakılır.Önceden haşlanmış nohutlar ilave edilerek birlikte kaynatılır. 

TİLKİ KAVURMA
1 tutam tilki otu
1 baş soğan
sıvı yağ
2 yumurta
tuz
Yapılışı – sıvı yağ tavaya konur, doğranmış soğanlar ilave edilir. Biraz kavrulduktan sonra tilki otu eklenir. 5 dakika kavrulduktan sonra yumurtalar kırılır.

MÜRDÜMÜK ÇORBASI
2 su bardağı mürdümük
Sıvı yağ
1 soğan
bir tutam tuz
5 bardak su
Yapılışı – Mürdümükler suda haşlanır. Soğanlar doğranıp yağda kavrulup haşlanmış mürdümüklerin üzerine eklenir. Birlikte 10 dakika kaynatılır.

TURP UCU SALATASI
Malzeme – Yarım kg. turpucu
Sıvı yağ
Yarım limon
4 diş sarımsak
Trup ucu suda haşlanır. Bir kapta sıvı yağ, limon ve dövülmüş sarımsak ve tuz iyice çırpılır. Haşlanmış turp uçlarının üzerine ilave edilir.

ÜTMEK KAVURMASI
Malzeme – 1 tutam ütmek
2 veya 3 yumurta
sıvı yağ
tuz
Yapılışı – Soğan ütmekleri ince ince doğranır. Kızgın yağda kavrulur. Yumurtalar kırılır. Tuz ilave edilir.

İLABADA DOLMASI
İlabada yaprakları
Pirinç
Soğan
Maydanoz
Karabiber – kimyon
Sıvı yağ
Tuz
Salça
Yapılışı – İç yağda ince doğranmış soğanlar kavrulur. 1 yemek kaşığı salça ilave edilir. Pirinç, maydonoz, karabiber, kimyon, tuz ilave edilerek hepsi birlikte kavrulur. 1 bardak su ilave edilerek ocaktan indirilir. Yaprakları çapraz koyarak içleri yerleştirilir ve sarmalar yapılır. Tencereye dizilen sarmaların üzerine 2 bardak su ilave edilir. Yağ gezdirilerek kaynatılır.

DALANKITA
1,5 su bardağı su
2 su bardağı un
1 yumurta
1 tutam tuz
sıvı yağ
Yapılışı – Un, su, yumurta ve tuz birlikte mikserde çırpılır. Tavada kızdırılmış sıvı yağda dökerek kızartılır. Arzuya göre üzerine pudra şekeri dökülür.

OTLU KOL BÖREĞİ
Zemperlik, karakazıyak, dığlan, hindiba, maydanoz
1 kuru soğan
Çökelek
Kırmızı pul biber
Tuz
1 kg un
zeytinyağı
Yapılışı – Bir kapta unun içine biraz yağ ve tuz eklenerek kulak memesi yumuşaklığında hamur yapılır ve yarım saat dinlenmeye bırakılır. Çeşitli otlar ince ince doğranır, maydanoz , soğan, çökelek peynir, kırmızı pul biber, tuz ve sıvıyağ eklenerek karışım hazırlanır.Hamur portakal büyüklüğünde bezelere ayrılarak yufkalar açılır. Arasına karışım serilerek yuvarlanır ve tepsiye dizilir. Tepsiye dizilen hamurların üzerine yağ ve yoğurt çırpılarak ince şekilde sürülür. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirilir.

Datça’dan ne alınır?
Tatilinizin sonunda Datça’dan anılarınızın yanında; badem, bal, bademli incir, kekik, iğne oyası, dantel ve Kaymakamlıkça Sındı Köyü ve Eski Datça Mahallesi’nde açılan kilim dokuma merkezinde kadınların dokumuş oldukları kilimler ile “Çığlı-Çaputlu Datça Nazarlıkları”ndan götürebilirsiniz. Hızırşah’taki atölyede bulabileceğiniz harika ipek el dokumaları, ilçe merkezindeki el sanatları sokağı’ndaki takılar ve hediyelikler, ya da Sanat Sokağı’ndaki tablolar da diğer alternatiflerdir.

AKLINIZDA BULUNSUN!
Sağlık
Datça İlçe Merkezi’nde yataklı tedavi kurumu olarak 25 yataklı Devlet Hastanesi hizmet vermekte olup, hastane bahçesinde iki katlı binada Merkez Sağlık Ocağı Tabipliği 1987 yılından beri hizmet vermektedir. Ayrıca, Kızlan, Mesudiye ve Cumalı köylerinde birer adet sağlık evi bulunmaktadır. Devlet Hastanesi ve Sağlık Ocağında 1 Çocuk doktoru, 9 pratisyen hekim ile 1 diş hekimi ve 33 ebe ve hemşire sağlık hizmeti vermektedir. İlçeye bağlı diğer yerleşim yerleri sağlık hizmetlerini ilçe merkezinde yer alan bu kuruluşlardan almaktadır.
Kamp-Karavan
Bölgede kamp-kamping yapacak tesisler mevcuttur. Çubucak ve İnbükü Marmaris-Datça karayolunun üzerinde ve Hisarönü körfezi kıyısında Kızılçam, Mersin-Defne ve Sığla ağaçlarıyla kaplı 34 ve 10 ha‘lık bir alanlarda Çadır-Karavan kamping alanı olarak Türkiye’nin yurtiçi ve yurtdışı en fazla rağbet gören alanlardandır.
Ticari Yaşam

Datça İlçesi’nde büyük ölçekli sanayi tesisi bulunmamakla birlikte; birkaç küçük işletme bulunmaktadır. Bunlar, Reşadiye Mahallesi’nde bulunan; yağ, sirke, reçel, meyve ekşileri, salamura ve tuzlama, zeytin, kapari imali, kozmetik ürünleri üretimi, dolumu ve ambalajlanması ve hazır gıdaların ambalajlanması konularında faaliyet gösteren fabrikadır.
Kızlan Köyü’nde 2 adet, Yaka ve Karaköy’de birer adet zeytinyağı fabrikası bulunmaktadır.
Ayrıca İskele Mahallesi’nde 3 adet hazır beton üretim tesisi ve yine İskele Mahallesi ile Mesudiye Köyü’nde bulunan taş ocakları Datça’nın sanayi tesisleri içinde yer almaktadır.

Datça İlçesi’nde ticari işletme olarak 24 ekmek bayii, 3 fırın, 45 dükkan, 29 bakkal, 4 kasap, 2 tavukçu, 3 balıkçı, 1 hububatçı (zahireci), 1 uncu, 2 kepek ve hayvan yemi satıcısı, 6 manav, 1 içki ve tütün satış yeri, 26 içki ve tütün satan gişeler (büfe benzeri), 4 pastane, 3 manifaturacı, 2 tuhafiyeci ve düğmeci, 2 erkek konfeksiyoncusu, 2 kadın konfeksiyoncusu, 2 çocuk konfeksiyoncusu, 6 genel konfeksiyoncu, 1 erkek ayakkabıcı, 1 kadın ayakkabıcı, 1 çocuk ayakkabıcı, 3 genel ayakkabıcı, 1 deri giyim eşyası satış yeri, 1 şapkacı ve kasketçi, 4 mobilya satış mağazası, 2 halı kilim mağazası, 4 radyo – pikap – televizyon satıcısı, 2 buzdolabı – çamaşır makinesi mağazası, 2 züccaciye ve çini mağazası, 2 kullanılmış ev eşyası satıcısı, 3 elektrikli aletler satıcısı, 2 hırdavatçı, 1 madeni ev eşyası satıcısı ve 3 diğer ev eşya satıcısı faaliyet göstermektedir.
DATÇA İLE İLGİLİ SLOGANLAR

TARİH VE DOĞA CENNETİ DATÇA

AKDENİZ İLE EGE DENİZİ’NİN BULUŞTUĞU CENNET

TANRI ÇOK SEVDİĞİ KULLARINI UZUN ÖMÜRLÜ OLSUN DİYE KNIDOS’A (DATÇA) GÖNDERİR. STRABON

DENİZİ TEMİZ, DOĞASI ZENGİN, İNSANI KONUKSEVER

DATÇA KOYLARINDA YEŞİL, MAVİ BİR DE SİZ VARSINIZ

DÜNYA ŞİİRİNİN BÜYÜK USTASI CAN YÜCEL “DATÇA’YA EKİLDİ”

BİLİM, SANAT VE FELSEFENİN ANA YURDU “KNIDOS”

GERÇEK DEMOKRASİ KNIDOS’TADIR. ARISTOTALES

SEVİNCİN KIYISI “DATÇA”